16 Temmuz 2010 Cuma

erbil kalesinde ışık ve gölge


















 erbil kalesinde güneş, oyunlar oynar; şımarık. dilini çözersen, eğlenirsin, unutursun. kaleyi de kenti de. koşarsın ışığın peşinde deli gibi. ama akıllıdır erbil kalesi de; bilge. erbil kalesi oyunlar oynar güneşle. bir keser yolunu. karanlık, nasıl... bir yol verir taşların arasından. deli ışık çarpar duvarlara, neye uğradığını şaşırır. ışıkla kendini yazar kale. sonra kan ter içinde anlarsın ki kale ile güneş oyun oynuyor seninle. hayatın iki bilgesi. ve ölümü anlamsızlaştıran iki delisi. oyunlar oynarlar, resimler çizerler.

taş ve güneş.

erbil kalesinde güneş, şımarık bir çocuk gibidir. deli oyunlar oynar. akıllıdır erbil kalesi de; bilge. oyunlar oynar güneşle...  

27 Haziran 2010 Pazar

Tarih üstü Kemeraltı

taylan özgür efe

İzmir’in rengi, kokusu, belleği.... İzmir’in kalbi. Farklı dillerin, dinlerin, kültürlerin, deve çanlarının, çekiç seslerinin, kahve kokularının, düzen içindeki kaosun o müthiş ahenkli uğultusunun notaları ile söylenen ‘eski bir şarkı’.
Sadece alışveriş değil Kemeraltı. Cami, kilise, havra, berber, hamam, kıraathane...
Komşusu siftah yapmamışsa müşteriyi ona gönderme... Şanslısınız. Kemeraltı’nı keşfetmek, bu eski şarkının notalarını duymak için hâlâ vaktiniz var.

Konak Meydanı’nda valilik binasının hemen yanında bir çınar ağacı vardır. Cevat Şakir’in ağacı. Yazar sabahları, ağaca çaktığı çiviye, boş torbasını asar sonra da gün içinde karısının verdiği siparişleri parça parça alıp doldururmuş torbaya. Besler Pazarı’ndan peynir, Hisarönü’nden kahve, Havra Sokağı’ndan domates... gün boyu aralıklarla sürermiş bu alışveriş. Akşam da torbasını alıp evinin yolunu tutarmış.
Cevat Şakir’in ağacına sırtınızı verip (denizi de arkanıza alarak) yürümeye başladığınızda, birkaç dakika içinde başka bir dünyaya girersiniz. Kalabalık, gizemli, mistik, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen insanları, yapıları ile hem hayatın kendisi olan hem hayatın dışında kalmış bir dünyadır burası; Kemeraltı...
Kemeraltı’nın sınırları vardır ama bir tanımı yoktur. Herkesin kendine göre bir Kemeraltısı vardır. Herkes aynı şeyi bulamaz orada; Kemeraltı’nda neyi ararsanız onu bulursunuz.

Kemeraltı’nda gezmek

“871. Sokak’ta körler bile rahatlıkla gezebilir. Sokağın başına gelindiğinde karamel ve çikolata kokusu. Burası ‘şekerciler içi’. Gözünüz kapalı devam edin. Biraz ileride koku değişir ve baharat kokusu içinde bulursunuz kendinizi. Orası ‘baharatçılar içi’. Daha ileride peynir kokusu gelir burnunuza; ‘peynirciler içi’. Devam edin yürümeye kötü bir koku duymaya başlarsınız, orada evcil hayvanlar satılmaktadır. Biraz daha ilerlediğinizde ise burnunuzu tıkamak zorundasınız çünkü artık ‘balıkçılar içi’ne gelmişsinizdir.”

Çocukluğundan beri Kemeraltı’nda olan Haluk Sönmez böyle anlatıyor çarşıyı. 40-50 yıl öncesinin Kemeraltı tasviri bu. Şimdi böyle bir yolculuk yapmak mümkün değil. Yukarıdaki cümlelerden de anlaşılacağı gibi Kemeraltı demek düzen demekti. Şimdi düzen değil de karmaşa daha uygun bir kelime burası için.
Neyin nerede olduğu kimin ne yaptığı belli değil. Öyle bir
hal ki, yüzlerce yıllık bir çarşıya giriyorsunuz ama buranın neresi olduğunu bilmiyorsanız size bunu anlatacak herhangi bir izi görmeniz, fark etmeniz tamamen şansa bağlı.
Burada yürümek dahi zor. Ama bunun nedenini kalabalıkla açıklamak da doğru değil. Zira burası hep kalabalıktı. Asıl sorun bir zamanlar müşterisini siftah yapmayan komşusuna gönderen esnafların çarşısında; günümüz esnafının, ‘sert rekabet’ nedeniyle müşteriyi önce kapmak için dükkanını dışarı taşırması. Özelikle yiyecek ve içecek satan esnafın masalarını yol ortalarına kadar çıkarması ve elbette işportacılar...

Sürprizlerle dolu

Kemeraltı sürprizlerle dolu bir yer. ‘Modern’ mağazaların olduğu bir caddede yürürken birden kendinizi yüzlerce yıldır değişmemiş bir Orta Doğu ülkesinin pazarında yürüyormuş gibi hissedersiniz. Varlığından habersiz olduğunuz ya da unuttuğunuz kokular alırsınız. Dinlerseniz hiçbir yerde duyamayacağınız öyküler duyarsınız. Kemeraltı’ndaki her yapı, her iz geçmişe ve bugüne dair bir şeyler anlatır.

Çarşının ara sokaklarında, çıkmazlarında,yıkık hanlarında artık sadece çok eskiden bu yana burada yaşayan, çalışan insanların bildiği ‘o eski günlerin’ ipuçlarını bulmak mümkün. Kalabalıktan bıkıp kendinizi deniz kenarına atmadan ısrarla gezmeye devam ederseniz çarşının en büyük zenginliklerini görebilirsiniz: Kendi içlerine kapanmış, yok olmaya yüz tutmuş meslekler ve son ustaları... Fıçıcı, kürekçi, örücü, tenekeci... Gerçi ‘son tenekeci’ Abdullah Kayrı kısa süre önce göçüp gitti çarşıdan, dünyadan. 10 Kasım 1938’de çırak olarak başladığı mesleğinin son ustalarından idi. Onunla birlikte el emeğine dayalı tenekecilik de bitti çarşıda.

Cami kilise sinagog

Kemeraltı farklı kültürlerden ve dinlerden insanların bir arada yaşamasının en güzel örneklerinden biri aynı zamanda. Çarşı içinde kilise, cami ve sinagoglar bulunuyor. Hatta denilir ki bir dönem bu üç dinin ibadethanelerinin sayısı aynı imiş. Üstünlük yok, hoşgörü ve eşitlik var. Çarşıda camilerin dışında şu an faal olan sinagoglar mevcut hâlâ. Ama Yahudi nüfusu azaldıkça zaman içinde sinagogların büyük kısmı kapanmış. Bu sinagoglardan bazıları bugün içler acısı bir halde. Kemeraltı’nın taze sebze meyveleri ile ünlü Havra Sokağı da ismini civarındaki sinagoglardan almıştır. Havra Sokağı civarında biri kullanımda olan geri kalanları yıkıntıya dönmüş dokuz sinagog bulunuyor.

Göçle gelen....

Kemeraltı İzmir’e göç edenlerin aktığı yerlerin başında geliyor. Şehre gelenlerin büyük bölümü bu civarlara yerleşiyor ve ekmeğini Kemeraltı’nda arıyor. Kimisi işportacılık yapıyor biraz durumu iyi olanlar dükkan tutuyor. Bir ekmek kavgası Kemeraltı. Ama bu kavga son yılarda şiddetlenmiş iyice. Sebebi ise her gün daha fazla sayıda insanın bu sofraya oturması ve ekmeğe ortak olması. Seksenli yıllara kadar baharattan tekstile aranan hemen her şeyin bulunabildiği büyük bir pazardı burası. Bu dönemden sonra ise müşteri sayısı ve ticaret hacmi epey azalmış.
Kemeraltı’nın hayati sorunlarından en önemlisi ise bu ekmek kavgasının gürültüsünde yok olan tarih, harap olan hanlar, çeşmeler, sokaklar...

Yok olan Kemeraltı

18. ve 19. yüzyıllarda en parlak dönemlerini yaşayan Kemeraltı, Cumhuriyet’in kurulmasının ardından ticaretin patronlarının el değiştirmesi ve göçlerle nüfus yapısının farklılaşması ile bugünkü çok da parlak olmayan duruma gelmesine yol açan sürece girmiş. Bir zamanların ticaret ve ibadet merkezi, dünyanın en büyük açık hava çarşısı Kemeraltı bugün yıkıntı haline gelmenin, yok olmanın eşiğinde.
Son zamanlarda Kemeraltı’nda farklı anlamlarda bir toparlanma görünse de büyük alışveriş merkezleri ve zincir marketler karşısında ticari anlamda çarşının da çarşı esnafının da işi hayli zor. Parlak günlerin bitmesi ile başlayan deformasyon süreci, özellikle değişen tüketim alışkanlıkları, göç ve yoksullukla doruğa çıkmış. ‘Planlı’ bir şekilde Kemeraltı dışına çıkarılan gıdacılar, hırdavatçılar ve ayakkabıcılardan boşalan yerlerin ‘plansız’ şekilde dolması burayı daha da düzensiz ve kaotik bir hale sokmuş.

Ne olacak?

Şimdi çarşı ile ilgili temel soru şu: Kemeraltı ne olacak, Nasıl kurtarılacak? Bir noktada herkes hemfikir: Bu haliyle tarihi çarşı kısa süre sonra bir yıkıntı haline gelecek. Yani buraya bir müdahale gerekiyor. Çarşının ticari olarak ayakta kalabilmesi için günümüz koşullarına entegrasyonu şart. Ama burası sadece ticaret merkezi ve turistik bir mekan değil aynı zamanda içinde tarihsel zenginlikleri barındıran bir merkez, insanlığa ait bir kültür mirası, yaşayan ve yaşanan bir yer. Kemeraltı’nın geçmiş ile bugün arasında yaşadığı araf sancısı sadece sokakları ışıklandırmak, yeni oteller, restoranlar, eğlence merkezleri açmak ile dinmeyecek. Her gün Kadifekale’den, ve diğer kenar mahallelerden buraya akan yoksullar da çarşının bir parçası artık. Kemeraltı’nı ticari ve turistik açıdan cazip hale getirmek için her ne yapılacaksa çarşının tarihine, kültürüne ve insanlarına zarar verilmeden yapılmalı. Ticari canlılık için burası yeniden düzenlenirken tarihi ve kültürel dokunun zarar görmesi, yeni geleceklere yer açmak için şu an var olanların buradan sürülmesi çarşının “başka bir şekilde ölümü” olur ancak.

Gitmişken uğramayın...

Çarşı yıkıntıya dönüşmeden ya da ‘kurtarılıp’ başka bir hale sokulmadan gidip gezin mutlaka. Bakmayın şimdi İzmir’in ortasında İzmirli’ye bile yabancı olduğuna.. Zamanında komşu illerden hatta Ege’nin uzak şehirlerinden bile gelip Kemeraltı’ndan alışveriş yapmanın başka bir havası vardı. Siz de İzmir’e ‘gitmişken uğramayın’ Kemeraltı’na. Kemeraltı’na gidin, gezin, görün.
Oraya kadar gitmişken İzmir’i de bir gezersiniz belki.




7 Haziran 2010 Pazartesi

3 Haziran 2010 Perşembe

21 Mayıs 2010 Cuma

18 Mayıs 2010 Salı

13 Mayıs 2010 Perşembe